28 Temmuz 2010 Çarşamba

Benjamin

"Çünkü, nasıl ki insanın geleceği görmesini sağlama özelliğine sahip olduğu söylenen bitkiler varsa, aynı yetiye sahip yerler de vardır. Terkedilmiş yerlerdir bunlar ekseriya" Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlinde Çocukluk, 47.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Onur'u Alibeyköy'ümüzün Yağmurlarında Yıkadık, ama Çıkmadı

Gizli Şair Çetin'den Gündelik Kristalleşmeler (1)

* Kıyıya vurmuş balinalar gibiyim
bu sabah.

Romatizma

(Alibeyköy'ü sel basmaktadır şu anda)
Ve
O kadar güzelsin ki
birazdan yağmur başlayacak.


"You're So Beautiful Its Starting To Rain"
-Brautigan' dan mülhem.

Alibeyköy'de yaşam ve Alibeyköylülük üzerine bir giriş denemesi ve bastırılmışın geri dönüşü ve Zizek üzerinden Gerçeklik tahlili

İstanbulluların yüzde yüz onbeşi gibi -çok çarpıcı bir rakam- bizim de pek İstanbullu olduğumuz söylenemez. Zaten günümüzde İstanbulluluk pratiğinin Orhan Pamuk, Selim İleri ve Murat Belge dışında hiç kimse tarafından uygulanmadığı ve artık İstanbulluluğun Kartallılık, Pendiklilik, Erenköylülük ve Alibeyköylülük gibi İstanbul periferilerine kaydığı da âşikârdır(Onur çay koysana). Yalnız ve güzel ülkemizin pek Doğusundan İstanbul'a, bin atlı çocuklar gibi şen olmasa da mecburi ve iptidai savruluşumuz okurlarımızca bilinmektedir (Jens lekman'ın Pocketful Of Money parçası da çok güzeldir bu arada). Eskiden Haydarpaşa'dan İstanbul'a şah olmaya* gelenlerin eksen değiştirip İstiklal'e kız bakmaya geldiği zamanlardı. Sene...ben diyeyim 2005 sen de 2010. Ey okur anladık ki alışmayan göte Starbucks sandalyesi, batarmış. İlk zamanlar İstiklal'i hangimiz özlemedik ki. Gece 11'de eve metazori dönüşlerden (araba yok!) saat 10'da bile açık bir bakkal bulamamaktan muzdaripken hele İstiklal özlenmez mi? (burnunda tüter be adamın). Oysa şimdi çok mesuduz!

Bir yakasının Santral görünümlü Haliç'in boklu sularına diğer yakasının ise Semih Kaplanoğlu'nu bile kıskandıracak denli natüralizm şürekası ormana baktığı şu sıcak yuvamız bize yetiyor artık (Ahmet Hamdi bu esaslı cümleyi görseydi iftihar gözyaşlarına engel olamazdı sanırım).

Alibeyköy merkez gibi dört başı mamur ve taş çatlasın 600 metrekare bir çarşıya sahipken neden o bol sidikli istiklal vitrinlerini özleyelim ki? Nuran Tekel Bayii işletmecisi meşhur playboy Numan abi, Öz doy-doy dürüm ve lahmacun zinciri sahibi Metin Ustanın o hünerli parmakları, acı günlerimizin biricik dostu tesisatçı Hasan Ustanın o proleter elleri neyimize yetmiyor ki? Hele Alibeyköy'ün Mustafa amcası nam-ı diğer Hakkı Ustanın az karbonatlı çayları, tabureli değil de sandalyeli masaları ve sinema, edebiyat ve müzik hakkında ukelalık yapamayacağımız Alibeyköy bizim için tam bir elysium.

İnsan burada zaten saçmalamak istemez, çünkü; her dört kişiden beşi şair, beş kişiden ikisi kısa film yönetmeni ve her sekiz kişiden yedisinin bloglarında gündelik saçmalıklar öyküleri döktürmediği bir yerden bahsediyoruz.

Peki ya Alibeyköy'de başıma bir kaza gelir de kombi durup dururken F4 hatası verir, Onur sıcak yağı lavaboya döktükten sonra lavabonun hortumu cortlar, elektrik duylarını değiştirmek istersek ne mi olacak? Bütün felaket senaryolarını en az hasarla atlatacağımız Tansaş ve Tekzen ne güne duruyor? Bütün süfli ihtiyaçlarımızı giderebileceğimiz en mutena yerler sonuçta.

*Gurbet Kuşları ( Orhan Kemal ve Halit Refiğ)

25 Temmuz 2010 Pazar

ve sonunda nutkumuz da tutuldu ey sevgili okur!

sekiz saattir buraya bi şey yazmaya çalişiyoruz; sonunda "doksanbeşte bu sokaktan geçmediğimiz için çok üzgünüz" diyoruz.

edit: seviyoruz uleeen!!

Schopenhauer

"Women cleave to the present moment"
"Kadınlar şu ana sadık kalırlar"
"On Women", Schopenhauer.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Asansörde yapılması farz-ı ayn -evet farz-ı ayn ne olmuş boşuna mı medrese eğitimi aldık- olan şaka

Şakalar blogunda tek bir şakadan bahsedilmesi okuyucuyu şaşırtacaktır ama ey sevimli okur! asansör gibi vaktin mebzul olmadığı yerde şakalar da tek bir şakadan ibaret olacaktır elbette. Madem bu kadar bol keseden attık sıradaki şakamıza geçebiliriz.

Diyelim ki dört kişilik bir asansördeyiz. Binecek dört kişiden ikisi çok zayıf biri çok şişman diğeri ise bildiğin insan kilosunda olsun. Bu durumda iki yarımın ancak bir adam ettiği iri arkadaşın ise iki adam sayılacağı söylenerek, dört kişi sınırının hiçbir şekilde ihlal edilmeyeceği kavrukça teyit edilir. Ardından tabii ki asansörün kirli camlarına dönülecektir.

23 Temmuz 2010 Cuma

Gündemlik (Çay Sevdiğimizi Herkes Bilir)

Fazıl Say hakkındaki görüşlerini talep ettiğim Şoreş, şu açıklamayı yaptı. Pek de orijinal olmasa da, paylaşmak istedim: Hassiktir diyorum!

Onur ise şöyle böyle çarpıcı açıklamalarda bulundu: Ağbi evvela ben muntazaman Indie'yim. Benim için ne Müslüm ne de Fazıl yaşasın Kolin Kazım!

("-Köylüler verecek cevap bulamadılar-
Öyleyse sükut ikrardan gelir")

Kötü Bir Şair İçin Sahibinden Kiralık İmgeler (Tekmili Birden)

* Gönlümün periferisi

* Asma yapraklarının melankolisi

* Aylak bir adamın beyin jimnastiği

* Yersiz yurtsuzluk değil aşksız güçsüzlük

* Optimistik bir yaz gecesi

* Bu yılankavi haziran

* Marttan kalma nisan delikanlılığı

* Klostrofobik birliktelikler

* İki ada bir salon boşluğu

* İçimde dar vakit krizantemleri, geniş zaman akasyaları
yakalan zaman madlenleri

* Ketçap kangreni

* Geceden kalma yatak örtüsü

* Vileda karmaşıklığı

* Muntazaman bir aşka mütenahi bir ağıt

* Uzaktan hoş gelir karnaval curcunası

* Kendi halinde yaşayan ölüm

* Çevrimiçi ayrılıklar

Viski mevzuu

Bu blog sahipleri parayı buldukları an viskiye başlayacaklardır şimdilik ispirtoya bile razılar. (Ayrıca yalnız kalınca Bunuel filmi eşliğinde aysti içerler)

22 Temmuz 2010 Perşembe

Olur ki bir gün tanişirsak arkadaş olmakta mütereddit kalacağimiz insan isimleri


* Utku
* Olgu -Simge' ye selam-
* Bertuğ-Bertuğ Cemil' de çok fena-
* Kutay
* Sonu Can ile biten bütün insan isimleri - elbette Berkecan da dahildir-
* Sonu Su ile biten bütün insan isimleri
* Boru- böyle biri inşallah yoktur, olacaksa da Allah'tan temennim olmamasidir.-
* Avatar - Allah yazdiysa bozsun-
* Yalin - Şoreş: Yalin ne minaakoyim?-
* Aurelio- olmuşla ölmüşe de çare bulunmuyor be-

Şerefsizim devami gelecektir.

Metin Eloğlu'na Selam Edelim ey Canlar!

"İnsan seni sevince iş-güç sahibi oluyor
Şair oluyor mesela"
("Lokman Hekimin Sev Dediği",Yine, sf. 128, Adam)

Metin abi, evvela selamünaleyküm. İnsan seni sevince iş-güç sahibi oluyor: Aşık oluyor mesela.

Yazarları Tanıyalım



Merhaba, ben Şoreş. Arkadaşlara katılıyorum.




Merhaba, ben Onur. Indie'yim işte. "Onur, Onur it was really nothing"




Merhaba, ben Çetin. Kendimi bir cümleyle özetlemem gerekirse: Bahsedecek kayda değer hiçbir şeyim yok. "Akıp giden bu sokaktan başka".

Yeni Açılan Bir Blog İçin Biteviye Manifestolar

"Küllünefsinzaiketülmevt" (Enbiyâ 35)

"Böyle ölecekse, öldür o zaman sen de esrarı, esrar satan yalancı peygamberi öldür!" (Bahti'den alıntılayan Orhan Pamuk)

-O değil de- "her ölüm erken ölümdür" (Cemal Süreya)


* Bu blogun sahipleri "tatlılardan gofreti" ve kerhane tatlısını sever.

* Bu blogun sahipleri kurbağa sesleriyle uyumaktan hiç de naturalist bir zevk almazlar.

* Bloga sağ tıkla girilir; sol tıkla çıkılır.

* Bu blog -gayriresmi olarak tabii- Alibeyköy Esnaf ve Sanatkârlar Odası tarafından desteklenmektedir.

* Bu blog yazarlarının en sevdiği çocuk yıldız oyuncu Yeni Mahalle'den Cafer'dir.

* Bu blogun sahipleri taşrayı severler; lakin, sıkıntısına gelemezler.

* Bu blogun sahipleri Dünya Kupasında Kuzey Kore' yi tutacak kadar kaypaklardır.

* Bu blogun sahipleri o kadar uzun cümleler kurarlar ki bazen kendileri bile rahatsız olur. (abi o son paragrafı yazmayacaktık)

* Bu blogun üç hissedarından biri Indie; biri Entelektüalist; kalan hissesiyse baba mesleği olarak Flaneur'lük ile iştigal etmektedir- kahrol İris-.

* Bu blogun sahipleri, bu blogu kız tavlamak için açmamışlardır. (Şoreş için söz veremeyiz)

* Bu blogun sahiplerinden Çetin ikibinlerden sonrasını anlamamaktadır, Onur ise ikibinlerden sonrasından mürekkeptir. -Merhaba ben Şoreş, herhangi bir niteliğim yok-

* Bu blogun sahipleri kar amacı gütmemektedir. Ama ey Okur; bi ellilik atsan fena mı olur?

* Bu blogun sahipleri ne yardan ne de serden vazgeçerler.

* Bu blogun sahipleri için ana gibi yar Atay gibi yazar olmaz.

*Bu blogun sahipleri için "Freud diye bir şey yoktur". (Şoreş için söz veremeyiz)

*Bu blogun sahipleri "işin felsefesindedirler".

* Bu blogun sahipleri ufak bir tebessüme tamah ederler. (Merhaba ben Onur, bu cümle içerisinde mütemadiyen, tekzip, mevhum gibi kelimeleri sıkıştırmaya çalıştım, olmadı)

* Bu blogun sahipleri için dünya "bir rüya", kentler "görünmez", "sinema bir şenlik", "her şey sinirsel", edebiyat ise sadece "eğlenceli" değildir.

* Bu blogun sahipleri Metin Eloğlu'ndan manevi destek almaktadırlar: "Arif olan anlasın".

* Bu blogun sahipleri blogda dâhi kaynakça gösterecek kadar akademizm yanlısıdırlar. (Bu da böyle bi anımızdır)

* Bu blogun sahipleri "Aksaray- İstanbul" imparatorluğunu, "Barbarları Bekleyenleri", İsrail' e taş atmadan ölmeyenleri ve İstanbul' da Mimesis yazabilenleri sever. Tabii çay ve tütünü de. (Merhaba yine ben; Onur, bunu söylerken Şoreş kendini "tekzip" edercesine; Amerikanya' dan ithal Nescafe 3' ü bir aradasını yudumlayıp, Kaçak sigaracıdan aldığı Amerika'nın Tekel 2001'i olmaya namzet sigarasını tüttürmekteydi.)

* Bu blogda mütemadiyen "kendime gelemiyorum", "adlı kitabıma-yazıma hoşgeldiniz " ve "N'aber"le biten tez başlıkları çeşitlemeleri yapılacaktır. "Korkmayın", biz varız.

---Merbaha, yine ve yeniden ben yani Onur, çamaşır makinesini boşaltıp geliyoruz.---

* Okura Sesleniş: Göndermelerin üçte birini anlayamayan bir blog okuyucuysan ey okur, seni yan odaya facebook'tan statü tazelemeye, twitter'da saçmalamaya olmadı bir hava almaya o da olmadı Pierre Lotti'de bir çay içmeye davet ediyoruz.

* Bu bloğun sahipleri kimi okurlarına "asl?" diyecektir (elbette burada Şoreş'e seslenmekteyiz).

* Bu bloğun sahipleri Facebook'tan tanışmamışlardır.

* Bu blog bir tekke olsaydı şeyhi Met-Üst olacaktı.

* Bu blog bizim isyanımız olabilirdi.

* Bu blogta zinhar küfredilmeyecektir "amma lakin ki" (bu göndermenin zamanı gelmişti) hangimiz eşşek şakalarını sevmez.

* Bu arada, tabii ki; "Karagöz oynatmıyoruz, acı çekiyoruz burada". (ulen)

* Bu blogun sahipleri okurlarıyla yalnız kaldığında "kuzum" hitabını kullanmayı severler. (ve elbette bu şaka yapılmalıydı)

* Bu blogun sahipleri içlerindeki Kürde ve Yılmaz Erdoğan'a engel olamaz.

* Bazan çağrışımlar kötü şakalara yol açabilir. Okur üzerine alınmasın (amma şöyle dudak ucuyla da olsa gülümsese hani)

* Hepinizi seviyoruz.