30 Ağustos 2011 Salı

Karl Marx ve Hz. Mevlana'dan Ortak Bayram Mesajı



-bianet, marksist.org ve dünyabizim.com gibi siteler yerine bizi tercih ettikleri için teşekkürü borç biliyoruz-

28 Ağustos 2011 Pazar

Psikanaliz

şimdi psikanaliz. masamda kuşlar yürüyor
bugünü yaşama arzusu varoluşsal psikoterapi
cezalı çocuk kapıyı yumrukluyor
vesikam hypatia'dan siyah heyaz
beyazında annem bakışlı bir kadın oturuyor
siyahı önlük diye giy giy eskimez
yakamdaki kola canıını acıtıyor
on kasım mı gelmiş atatürküm mü ölmüş güm güm
bir davul tokmağını dövüyor

bunlar kasımpatları sarı beyaz toplanacak
ölü aşklar aşık olamayanlar bir bacağı takma
ve kalbi delik deşik olanlar için bir çelenk
çarmıhın tepesine bırakılacak
ne kaleler gördü iskender büyük mü büyük
gemiler çöller ve içinde arsenik
freud yoktu babalar oğullarının kalplerine yük

nietzsche canımı yakıyor dünya bana küs
tavşan mı dağa dağ mı tavşana bilinmiyor
rh negatif ruh, ikizi yaşamıyor
düş görmüşüm heidi clara'yı dövüyor
peterin keçileri dağ bayır bağır bağır
sevgi kısmi felç omirlik hasarlı
aşkın telefonu telesekretere bağlanıyor

kanımda trompet çalıyor izci çocuk
zenci bir keder damarlarımda
oyun içinde oyun bu kaçıncı prova
hayatın kulisinde tanklar tüfekler
barış göğüs kıllarını traş ediyor
şarjöründe tek mermi postalı delik
ayağındaki mantar ruhunu sıkıştırıyor
en büyük asker bisim askeren büyük
ağaç içimize devriliyor

şimdi psikanaliz masasında kuş pislikleri
freud can çekişiyor

Çiğdem Sezer

Bir de şu var;

http://www.siirakademisi.com/index.php?/site/siir_goster/5337

Entelektüelliğin 32 Farzı




1) Bütün sohbetlerinde ben 6 yaşından beri kitap okuyorum (lan) havası ver.

2) Muhatabın herhangi bir şeyden bahsettiğinde (gerek anlamlı gerek anlamsız) muhabbeti sabote etmek için kibirli bir mütaalada bulun.

3) Entelektüel akran, dost, meslektaş ve hemşerilerin hakkında gıybette bulun.

4) a) Ne olursa olsun yaşadığın ülke şehir ve ilçeden nefret et.

b) Ne olursa olsun yaşadığın ülke, şehir ve ilçeye aşırı bir muhabbet duy.

5) a)Taşrayı küçümse.

b)Taşrayı yücelt.

6) Olur olmadık her yerde bu ülkeden kurtulmak istediğini belirt.

7) Okuduğundan çok kitap yaz, günlük tut, yorumda bulun, kitap eleştirisi yaz.

8) Felsefe tarihi kitaplarını oku. Filozofların özel hayatları hakkındaki ahmakça kitaplara kütüphanende yer ver.

9) Sahaflardan, kitabevlerinden kitaplar topla. Kim demiş okumak zorundasın diye!

10) Yetiş ey Google, Wikipedia, Google Scholar ve sözlükler.

11) Dilin kemiğinin tercüme diyemeyeceği çeviriler yap. Dergi çıkartmaya çalış bir müzik grubu kurmaya çalış.

12) .... da dediği gibi, her 3 cümlede bir namedropping'ten ekmek çıkar.

13) Her şeyden bir gönderme çıkar.

14) Her entelektüel nesneyi herhangi birine teşbih et.

15) Frankfurt okulunun, Tarkovski'nin, Foucault'nun, Kant'ın, Hegel'in ve eğer gelenekselciysen bebeğim, Kierkegaard'ın ve İbn-i Arabi'nin ve Şeyh-ül Ekber'in sümme haşa mezarına su dök.

16) Cenabet gez.

17) Şavkar Altınel'e de hak ver.(Şavkar Altınel sahiden yaşadı mı patron?)

18) Çağdaş sanat ve düşünce akımlarıyla tebellüş et.

19) Alaka duyduğun her mevzunun ıcığını cıcığını çıkart. Albüm tarihlerini ezberle, bütün demo ve konser kayıtlarını dinle. E.p'ler senin ekmek parandır.

20) Şiir yaz. (En azından dene, ki biliyoruz çoktan denedin). Şiir yazamıyorsan bile lirik hezeyanlarda bulun.

21) Amatör fotoğrafçılıkla ilgilen. Kadraja alınmamış martı bırakma. Bu tür klişelerle alay et.

22) "Türk gibi başla İngiliz gibi bitir"

23) Bütün dergi, gazete ve bağımsız haber sitelerini takip et.

24) Üçüncü sınıf filmler, kimsenin dinlemediği müzikler, tarihe karışmış vasat yazar-şair-düşünürlerle piyasa yap.

25) Fransız Yeni Dalgası'nı (ve elbette en çok da Godard sevgilim) illaki sev.

26) Asla herhangi bir şeyden herhangi bir şey anlama. Blöfçü'nün El Kitabı'nı oku.

27) Sen genç adamsın mutlaka bir kısa filmin ( hissiyatı veriyorum: deneysel esrik, lirik kitsch, destansı ayyaş) bulunsun. Günün birinde kız istemeye gidersin.

28) Sen aydın adamsın, mutlaka bir şeylere karşı çık. Gerektiğinde laik, gerektiğinde islamcı, gerektiğinde liberal, gerektiğinde gelenekselci, gerektiğinde sosyalist,
gerektiğinde ergen kızgınlığı ile ortalara çık.

29) Bütün film festivallerinde en ön safta yer tut.

30) Sen ki bedenini deneyimleyen bir ablamızsın. Elbette Jane Austen'a tap.

31) Sen şehir oğlusun unutma bu topraklar altında kefensiz Lacan'ı!

32) a) Kendi listeni yap.

b) At bi sakal ve bunu kesinllikle yap!

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Yurtdışı Yasağı (Ömer Seyfettin'in bir hikayesi değildir)

Gerçek bir hikayeden alınmıştır*

-Şu yurtdışına gidenleri hiç anlamıyorum. Yani anlıyorum iyi bir şey tabii. Herhangi bir memlekete git, türkiye sınırlarını hele bir aş, facebook sana direkt 30 arkadaş veriyor. Herkese bundan sonra orada yaşamak istediğini ya da buradaki arkadaşlarını çok özlediğini söyleme hakkına da sahipsin. Kafan bozulursa keşke hiç geri dönmeseydim dahi diyebilirsin (dönme). Kralsın. Tepe tepe kullanırsın artık. Üstelik, facebook'a girmene (mersin'in bir ilçesi) filan bile gerek yok. Sınırı aşman yeterli. Mesela eğer interrail, work and travel, erasmus, dil kursu filan takılırsan (ayrıcı vize işlemleri hakkında 2 sene boyunca konuşma hakkın da var) facebook ona göre ayar yapıyor. Kaç yabancının profil fotoğrafını layklacağını görebiliyorsun. Hem orada tanıştığın biri Türkiye'ye geldiğinde, doğal olarak seni arayacaktır. Sen ki yapacak bir şey bulamamışsın. Orada yediğin kötü yemekleri yalnız yememek için; herhangi bir turist gibi gezmemek için ya da ne bileyim o kadar yurt dışına çıktım bari sevişeyim diye düşündüğün için yanına bu adamı almışsın. Adam haklı tabii. O da aynısını senden talep edecek. Artık sınavın mı var, o hafta depresyonda mısın, baban mı öldü (baban öleydi he mi) bu "yurtdışında tanışılıp arkadaş olunan insanlar"ı ilgilendirmez.

-İyi ki yurt dışına çıkmamışım hiç.

-Gotye!

*Baskın, Çetin. Not Defterime Ciziktirdiklerim: Bugün Yurtdışında Dolaştım Evde Yoktum, Arayan Oldu mu? . 46. Baskı. İstanbul: YKY. 1946

25 Ağustos 2011 Perşembe

Kayıp Otoban Bulundu



dipteyim
sondayım
frustrasyondayım (detone ol)
beni
tanımla
senaryolar
içinde
kullan
yepyeni zırvalara sal
(ben kısaca D.L.)

P.S. Dick Laurent ölmedi kalbimizde yaşıyor.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

"Endişe" ya da "-lenmek."

YASAL UYARI: gizli sosyal mesaj içerir.


Kibrit kutusu kadar evlerimiz. Kibrit kutusu ve vasati 40 senelik ömrümüz. Şu birbirimize sıktığımız kurşunlar, sıktığımız dişlerimiz… Sıktığımız canlarımız; en mühimi de bu. Sıktığımız canlar ya da. Ve sonrasında, hiçbir şey olmamış gibi dolaştığımız sokaklar, caddeler, alışveriş merkezleri.

Bana “endişelenme” diyorlar. Endişeleniyorum. Endişeleneceğim.

Kör olasıca ben öyle çok endişeleneceğim ki, ur oluşacak beynimde. Hatta urlar! Sivilceli bir ergen genç suratı gibi urlarla dolacak beynim.

işte o zaman da siz benim adıma endişeleneceksiniz. Halimi hatırımı sormaya başlayacaksınız. Telefon falan edeceksiniz. Evime ziyarete gelenler bile olacak. Yardım toplayacaklar, dua edecekler, ağlayacaklar.

“Endişe” denen şeyin ta kendisi olacağım işte ben o zaman!

Not: Ben bir roman/film kahramanı değilim. Sonunu tasarlayamadığım kurgularla uğraşırım.



16 Ağustos 2011 Salı

"V for Vendetta" Çizerinin Önsözü


Birkaç gece önce evime dönerken yolumun üzerindeki bir bara girdim. Kendime bir Guiness söyledim.

Saatime bakmamıştım ama sekizden önce olduğunu biliyordum. Bir salı günüydü ve arka plandaki televizyonda “Eastenders”ın son bölümünün oynadığını duyuyorum. Londra’nın kokuşmuş ve bilinmeyen bir yerinde yaşayan, çalışan kesimden şen şakrak insanların günlük hayatını anlatan bir diziydi.

Masalardan birine oturdum ve benden önceki müşterinin yan koltuğa bıraktığı bedava gazeteyi aldım. Daha önce okumuştum. İçinde pek haber yoktu. Gazeteyi bırakıp barda oturmaya karar verdim.

Bar pek kalabalık değildi. Bardaki insanların sesinin arasından uzaktaki TV’nin sesini ve tokuşan bilardo toplarının takırtılarını duyabiliyordum. “Eastenders”dan sonra “Porridge” başladı. Şen şakrak bir mahkumun bunaltmayan, kokuşmuş bir Victoria dönemi hapishanesinde yaşadıklarını anlatan bir durum komedisiydi.

Barın arkasında baş aşağı asılı duran şişelerden gözle görülmesi zor bir şekilde içki sızıyordu. Viski ve votka damlacıkları şekil alıp, ses çıkarmadan damladılar.

İçkimi bitirdim. Başımı kaldırdım ve barmenle göz göze geldik. “Guiness?” diye sorarken yeni bir bardak için uzanıyordu. Başımla onayladım.

Barmenin eşi geldi ve müşterilerle ilgilenmesine yardımcı olmaya başladı.

Saat 8:30’da “Porridge”den sonra “A Question of Sport” başladı. Bir soru cevap oyununda şen şakrak ünlü sporcular, en az kendileri kadar şen şakrak başka sporcular hakkındaki sorulara yanıt veriyorlardı.

Bir geyiktir gidiyordu.

“Barmene şişelerin sızdırdığını söyleyeyim,” diye düşündüm.

“A Qestion of Sport”un ardından “9 Haberleri” başladı. Ya da en azından 30 saniyesi, ta ki kanal değiştirilip şen şakrak pop müziği onun yerini alana kadar.

Barmene baktım. “Bu sefer yarım istiyorum,” dedim.

Bardağımı doldururken sakince haber kanalını neden değiştirdiğini sordum. “Bana sorma, karım yaptı,” diyerek şen şakrak bir şekilde cevap verirken gösterdiği kişi barın başka bir köşesinde uğraşmaktaydı.

Sızıntılı şişelerin önemi benim için birden yitti.

İçkimi bitirip çıktım. TV’nin akşamın geri kalanında sessiz olacağından neredeyse emindim. Çünkü “9 Haberleri”nin ardından “The Boys from Brazil” başlayacaktı. Bir avuç Nazi’nin Adolf Hitler’in 94 adet kopyasını yaptıklarını anlatan ve içinde az sayıda şen şakrak karakterin olduğu bir filmdi.

V for Vendetta’da da pek fazla şen şakrak karakter yok. Bu kitap, haberler başladığında kanalı değiştirmeyenler için.

DAVID LLOYD

14 Ocak 1990

İki vazo kırıp içinden dökülmeli

Gecenin bi vakti ellerim hep uzaklara hep uzaklara. Bütün suları çukurlarından çekmek bi anda, aklımın ateşler yakıp üstümden atlayışı. Sonra bütün heykellerin soyunup yüzünü denize, bütün insanların dönüşü... İnsanların ve kuşların hep heykellere, heykellere yürüyüşü..-Kuzum bu heykelin elleri deniz kokuyor.-

Rothko’nun kadınları, adamları, onlar da denize…

Denize bakmak çünkü insanı kendine getirir. İnsanın kendi ayaklarına kapanması bazen, sulara karışması -bir taş oyalar durur kendini nehrin altında- geniş düzlükler gibidir.

Çay demlenir dünyanın öbür yarısı, gerinir gerinir balkonda bi kadın, balkonda çamaşırlar gerinir. Yataklar örtülür bir bir dünyanın öbür yarısı, sevgilisinden kendini çekip alır birileri. Mercanlar ölüyor, içim devrilir.

Çiçekleri suya koyup gelemem sevgilim, sular tuzlu, vazolar kırık. Bu çiçekleri koptuğu yerden öpelim, öpelim geçsin. Başımdan penguenler geçsin, buzulların kırılışı, göğün kırılışı, bardağın kırılışı, papatyalar yüzünü kapatır geceye, darmadağılabilirim.

Savaşta doğmuş çocuklar gibi ellerim. Ben bu içimdeki halleri nereye koysam, bir kuş olduğu yerde dönüyor.

Elmanın çöpünü atıyorum arka bahçeye, içime bi kurt düşüyor. Karanlığın ortasında bi elmanın ağlayışı. Karanlığın ortasında elmaların ağlamasını istemiyorum.

Sonra hep sabah oluyor.


Sinem Vardar

Papirüs, sayı 5 (temmuz-ağustos)

12 Ağustos 2011 Cuma

yerde bulunmuş bir asker mektubu (not: "Tehlikeli Oyunlar'ın Hidayet'i ile ilişkisi olabilir / olmaya da bilir.)



(okuyamayanlar için, orijinal halinin tüm orijinalliği ile!)

11/24/1987

sali

Sayın

Kıymetli Baba

Mekdubuma başlamadan önce üzerime düşen selâmlarımı sunar ellerinden öperim.

Anama selâm eder ellerinden öperim.

Fatmaya selâm eder ellerinden öperim

Elife Mehmede selâm eder gözlerinden öperim

Nasılsınız iyimisiniz iyi olmanızı

Allah,ü taaladan dilerim.

Beni sormak isterseniz bu günlerde moralim çok bozuk çünkü 84 günü dolduran teskereye gidecek diyorlardı şimdi 90/gün diyorlar 84 gün olsaydı çuma günü Askeriyeden çıkaçaktım

Şimdi ise 12/3nde çıkaçağım başka bir yaramazlıkyok sağlığım ve sihatım iyi.

Arkadaşların birkaç tanesi bize uğrayacakdı uğramışdır birtanesi Arap soyundandı size ve Aden, İprahime Mektup göndermiştim. ve bedel parasını Anlamışsındır zaten bu haberleri Gastelerde yazıyor. Siz ne yapdınız Pamukları zeytinleri ve ekini eke bildiniz mi yoksa benimi bekliyorsunuz. Yağmurlar devamlı yağıgormu. Adem nasıl iyi mi işlerin hepsinin altından kalka biliyormu Enişde nasıl Rabia iyimi onlar nasıl sizlere yardımcı ola biliyorlar mı domateslerin Erimesi başlaması laazzım. Bizim tomatesi ne yapdınız ekdinizmi yoksa daha ekeçek misiniz. Nenem nasıl iyimi rahatsızmı benden selam söyleyin.

Ben bu mekdubu sizin benim 12/3nde geleçeğimi bilmenizi içün yazıyorum.

Beni hiç düşünmeyin çok çok iyiyim 9 gün sonra beraber oluruz inşe Allah

Tekrar selam eder Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim. Beni soranların hepsine selam söyleyin

Bene mekdup yazmayın selâmlar

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ferhangi Bir İmza, Ferhangi Bir Anı


“Kitap imzalamak” ya da “İmzalı Kitap” meselesi uzun bir mevzuu.

Girmeyeceğim.

Ama kim ne derse desin (Çetin naber?), sevdiğim bir sanatçı olan Ferhan Şensoy ile aramızdaki bu “imza” meselesi tam da “tesadüfün iğne deliği” bir durum.

Bu durumun notunu düşmek istedim.

Düşünün; tam yirmi sene sonra (iki gün fark var, bir şey olmaz) “gene” Antalya’da buluşuyor Ferhan Şensoy ve kitabı!

Bense o zamanlar daha doğmamış olsam da, bu kader oyununa alet oluyorum işte!

NOT: Fotoğraf, üzerine tıklayınca büyüyor. Rahatça da okunuyor yazılanlar. Rahat olun.