26 Temmuz 2010 Pazartesi

Alibeyköy'de yaşam ve Alibeyköylülük üzerine bir giriş denemesi ve bastırılmışın geri dönüşü ve Zizek üzerinden Gerçeklik tahlili

İstanbulluların yüzde yüz onbeşi gibi -çok çarpıcı bir rakam- bizim de pek İstanbullu olduğumuz söylenemez. Zaten günümüzde İstanbulluluk pratiğinin Orhan Pamuk, Selim İleri ve Murat Belge dışında hiç kimse tarafından uygulanmadığı ve artık İstanbulluluğun Kartallılık, Pendiklilik, Erenköylülük ve Alibeyköylülük gibi İstanbul periferilerine kaydığı da âşikârdır(Onur çay koysana). Yalnız ve güzel ülkemizin pek Doğusundan İstanbul'a, bin atlı çocuklar gibi şen olmasa da mecburi ve iptidai savruluşumuz okurlarımızca bilinmektedir (Jens lekman'ın Pocketful Of Money parçası da çok güzeldir bu arada). Eskiden Haydarpaşa'dan İstanbul'a şah olmaya* gelenlerin eksen değiştirip İstiklal'e kız bakmaya geldiği zamanlardı. Sene...ben diyeyim 2005 sen de 2010. Ey okur anladık ki alışmayan göte Starbucks sandalyesi, batarmış. İlk zamanlar İstiklal'i hangimiz özlemedik ki. Gece 11'de eve metazori dönüşlerden (araba yok!) saat 10'da bile açık bir bakkal bulamamaktan muzdaripken hele İstiklal özlenmez mi? (burnunda tüter be adamın). Oysa şimdi çok mesuduz!

Bir yakasının Santral görünümlü Haliç'in boklu sularına diğer yakasının ise Semih Kaplanoğlu'nu bile kıskandıracak denli natüralizm şürekası ormana baktığı şu sıcak yuvamız bize yetiyor artık (Ahmet Hamdi bu esaslı cümleyi görseydi iftihar gözyaşlarına engel olamazdı sanırım).

Alibeyköy merkez gibi dört başı mamur ve taş çatlasın 600 metrekare bir çarşıya sahipken neden o bol sidikli istiklal vitrinlerini özleyelim ki? Nuran Tekel Bayii işletmecisi meşhur playboy Numan abi, Öz doy-doy dürüm ve lahmacun zinciri sahibi Metin Ustanın o hünerli parmakları, acı günlerimizin biricik dostu tesisatçı Hasan Ustanın o proleter elleri neyimize yetmiyor ki? Hele Alibeyköy'ün Mustafa amcası nam-ı diğer Hakkı Ustanın az karbonatlı çayları, tabureli değil de sandalyeli masaları ve sinema, edebiyat ve müzik hakkında ukelalık yapamayacağımız Alibeyköy bizim için tam bir elysium.

İnsan burada zaten saçmalamak istemez, çünkü; her dört kişiden beşi şair, beş kişiden ikisi kısa film yönetmeni ve her sekiz kişiden yedisinin bloglarında gündelik saçmalıklar öyküleri döktürmediği bir yerden bahsediyoruz.

Peki ya Alibeyköy'de başıma bir kaza gelir de kombi durup dururken F4 hatası verir, Onur sıcak yağı lavaboya döktükten sonra lavabonun hortumu cortlar, elektrik duylarını değiştirmek istersek ne mi olacak? Bütün felaket senaryolarını en az hasarla atlatacağımız Tansaş ve Tekzen ne güne duruyor? Bütün süfli ihtiyaçlarımızı giderebileceğimiz en mutena yerler sonuçta.

*Gurbet Kuşları ( Orhan Kemal ve Halit Refiğ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder