26 Eylül 2011 Pazartesi

İMKÂNSIZ ÖZERLİK / Türk Şiirinde Modernizm – YALÇIN ARMAĞAN



İnanıyorum ki, hepimiz şu konuda anlaşabiliriz: “Katı olan her şey buharlaşıyor.”
Marx’ın dünya literatürüne kazandırdığı bu olağanüstü güzel benzetme, “modernizm – modernite – modernlik (ya da her neyse)” söz konusu olduğunda, bu kavramların belirli bir tanımı olmadığından dolayı, hemen imdadımıza yetişir. Her tezin mutlaka kendi anti-tezini yaratacağının bir işareti olduğunu belirten bu söz, Yalçın Armağan’ın da kitabın girişinde belirttiği gibi bir semptom olarak “tanım direnci” gösteren modernizmi bize makul bir seviyede özetleyebiliyor.
İletişim Yayınlarının “edebiyat eleştirisi” serisinden çıkan “İmkânsız Özerklik – Türk Şiirinde Modernizm” kitabında da Yalçın Armağan, “muğlâk” bir kavram olan modernizmi anlatmaya kalkmadan, “katı olan her şeyin buharlaştığı” bir tarihsel anlatı inşa ediyor bize. Kitabın sunuş yazısında belirttiği üzere “Türkiye modernleşmesinin estetik özerkliği imkânsız hale getirecek bir projeye sahip çıktığı” temel iddiasını tarihsel bir “moderleşme” hikâyesi üzerinden anlatıyor. Anlatırken de okura karşı “hace-i evvel” gibi davranmıyor ve böylece okur uzun-akademik bilgiler arasında dolaşmadan, asıl olan meseleden kopmadan ilerleyebiliyor.
Yalçın Armağan, Türkçe şiirde “estetik özerklik” olarak belirlediği sorunun Türkiye’de modernleşmeye bağlı olarak gelişen tepkilerinin üç parametresi olduğunu öne sürüyor kitabın giriş bölümünde: “Divan Edebiyatının İcadı”, “Halk Edebiyatının Keşfi” ve “Özerklik Karşıtlığı”. Bu üç parametreyi kısaca açacak olursak da, şöyle bir tanımlama getirebiliriz:
1- Yeniyi inşa etmek için gelenekten sıyrılmak isteyenlerin, bir “eski” olarak icat ettikleri – aslında hâlihazırda var olan – ve ötekileştirdikleri “Divan Edebiyatı”;
2- Yeni bir kamusal alan yaratmaya olanak sağlayacak, “avam” dilini öne çıkararak Batı modeli kabulünü örtecek bir keşif olarak “Halk Edebiyatı”;
3- Türkçe şiirde “İkinci Yeni”ye kadar göremeyeceğimiz özerkliğin, kimi zaman edebi kanonlarca, kimi zamansa siyasi iktidarlarla geliştirilmiş “Karşıtlığı”.
“Modernizmi Hece’lemek” başlıklı bölüme gelene kadar sorun tespitini oldukça güzel bir şekilde ortaya koyan Armağan, 19. yüzyıldan itibaren inşa edilmeye başlanan/başlanmaya çalışılan modern edebiyatın kronolojik bir dökümünü yapıyor. “Hece-aruz” tartışmalarından “Serbest Vezin”e; “Garip” şiirinden “İkinci Yeni”ye giden yoldaki arayışlara kadar sadece edebiyat bağlamında değil, aynı zamanda bir ülkenin modernleşme sürecine de paralel olarak tahlil ediyor durumu. Ve okura, Türkçe şiirdeki “İmkânsız Özerklik” meselesini apaçık bir şekilde sunmayı başarıyor.
Ve tabii ki kitabın asıl çıkış noktası olan “İkinci Yeni” şiiri. Kendisinden önceki şiir hareketleriyle arasındaki en önemli ve ayırıcı niteliğin özerk bir şiir dili inşa etmesi ve bu dile sonuna kadar bağlı kalması olan İkinci Yeni’nin, özerklik talebinde bulunması dolayısıyla kaçınılmaz olarak bir dirençle karşı karşıya kaldığını belirtiyor Armağan. Bu direnmenin asli nedeni olan değişimi ise şöyle özetliyor: “İkinci Yeni’yle birlikte Türkçe şiirde, ‘görev adam’lığından ‘şair’e, doğanın taklidinden doğanın yeniden formüle edilmesine ve kamusal dilden (dilin özel bir kullanımı olarak) özerk şiir diline doğru bir değişim yaşanmıştır.”
“İmkânsızlığa ayarlanmış” olarak nitelendirdiği İkinci Yeni’nin ortaya çıkmasının siyasi, toplumsal nedenlerinden ve tarihsel olarak temellendirilmesi meselesinden söze başlıyor Yalçın Armağan kitabın üçüncü bölümüne geldiğimizde. İkinci Yeni’nin estetik parametrelerini açıklayarak söze devam ediyor ve Cemal Süreya’nın “Çağdaş şiir geldi kelimeye dayandı” meşhur cümlesini alıntılayarak (Orhan Koçak’ın tabiriyle) “yeni edebiyatın kendisi” olan İkinci Yeni’nin içini açıyor bize.
Son olarak şunu belirtmek isterim ki, “İmkânsız Özerklik – Türk Şiirinde Modernizm” kitabında yapılan tartışma, Armağan’ın kendisinin de belirttiği gibi, yalnızca edebiyat dâhilinde dikkate alınacak bir sorun değil; bir “kültür”ün modernleşme sürecinde analiz edilmesi gereken bir sorun. Ki, Yalçın Armağan bu sorun analizini de layıkıyla sunuyor biz okurlara.


DOĞUKAN İŞLER
Ğ dergisi - Eylül-Ekim 2011, Sayı 13



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder