29 Kasım 2010 Pazartesi

Haydarpaşa: Gülünün Söndüğü Akşam Üstü Beş Çayı Suları



Efendimmm,

Malumunuz dün Haydarpaşa yandı. Bir anlığına Haydarpaşı’nın ne gibi entrikalara, kumpaslara, tarih turizmlerine malzeme olma ihtimalini unutalım. Biz, yangından sonra tecrübe edilen, garip bir mevzudan bahsetmek istiyoruz.
Haydarpaşa yangınından iş çıkarmaya çalışanlar var: Haydarpaşa milliyetçiliği, Haydarpaşaseviciliği zamanındaymışız haberimiz yok. Haydarpaşa hala İstanbul’un biricik nişanesiymiş, unutmuşuz. Tamam, 60’lara kadar İstanbul’a başka bir ulaşım istikameti olmadığından, “istanbul’a şah olmaya gelenlerin” giriş kapısıydı Haydarpaşa. Ama ya şimdi?

Haydarpaşa yangınından sıcak kareler almaya çalışanlar, yangın fotoğraflarının kadrajına bile martısız bir Haydarpaşa konduramamışlar. Şimdi martılar yetim kaldı diyenler bile var. Yahu biz mi yanılıyoruz yoksa, bu Haydarpaşa, Kadıköy vapurunun istikametindeki zorunlu duraklardan biri değil miydi? Haydarpaşa -bir durak olarak varlığıyla-hepimizin kitap mitap karıştırırken Kadıköy’e vardığımızı sanarak infiale kapılmamıza neden olan yer adı değil miydi? Haydarpaşa dediğin sadece gayri ihtiyari mutsuzluk değil midir?

O değil de, eski yangınlar da kalmadı? Nerede o Nazım’a ilk şiirlerini yazdıran yangınlar, nerede o sabık yalı yangınları, yangın temaşaları!! Nerede he, martı he martı. Haydarpaşa he Haydarpaşa. He he “simgemiz” yanmış.

— Hypocrite lecteur, — mon semblable, — mon frère!

1 yorum: