15 Şubat 2011 Salı

Hüsran ya da Falanca ve Filancanın Hikâyesi

Daha önce Edip Cansever'in masasına karşılık yazdığı şiirini de yayınladığımız Osman arkadaşımızdan geliyor...

Garson orta şekerli türk kahvesini, yanında fındıklı lokum ve bir bardak su ile masaya bıraktı. Küçük bir şehri gece vakti tepeden seyreder gibi bir his verdi kahvem ve üzerindeki küçük kabarcıklar...Evlerin ışıklarının tek tek sönüşü gibi birer birer patlıyordu kabarcıklar. Şehir karanlığa bürünüyordu ışıklar sönünce, kahvem ise bana en çok yakıştığını düşündüğüm kahveringine...başımı küçük şehrimden kaldırdığımda gördüm onu. Karşı masada tek başına oturmuş kahve içiyordu benim gibi. Eğer orta şekerli ise kahvesi, çok ortak noktamız var demektir dedim kendi kendime. Kumral dağınık saçları düşünceli ve sırf düşünceli olduğu için sönmüş parlaklığını yitirmiş gibi duran yeşil gözleri vardı. Acele etmeliydim, şimdilik yalnızdı ama her an birinin gelme ya da her an onun kalkıp gitme olasılığı vardı. Cep telefonu masanın üzerinde duruyordu ve bu lanet alet kimseyi uzun süre yalnız bırakmıyordu. Masadan kalkıp küçük şehrimi geride bırakarak gidip karşısındaki sandelyeye oturdum."Afedersiniz, tanımadığı bir kadınla tanışabilmek için iyi bir bahane bulabilen erkeklerden olamamışımdır bir türlü. Doğrusu kadınların yani bir çok kadının böyle bahanelere kanar gibi yapmasını da anlayamamışımdır. Muhakkak ki siz o tipte bi kadın değilsiniz, ben de bi bahane yaratabilen tipte erkeklerden değilim. Ancak yine de yanlızca tanışabilir miyiz diye lafa girmemin de sizi ikna edemeyeceğini biliyorum. O yüzden neden ortak dostlarımız varmış gibi yapmıyoruz. Yani kim bir dostunun tanıştırdığını birini redederki?” dedim.”ortak dostlarımız olabileceğini hiç sanmıyorum” dedi. Aslında var,deminden beri onlarla oturuyorsunuz. Şaşkın gözlerle bana ve etrafına baktı. "sandalyeler", siz deminden beri onlarla oturuyorsunuz. Benim onlarla tanışıklığım sizinkinden eskidir. Ben daha ziyade solumdaki sandalyede otururum o yüzden onunla muhabbetimiz pek yoktur ama sağımdaki sandalye tam karşıma denk geldiğinden aramız epey iyidir. O yüzden sağımdaki sandalyenin ortak dostumuz olarak pekala bizi tanıştırma işlemini üstlenebileceğini farzedebiliriz."falanca bak bu filanca,filanca bak bu da falanca". Sanırım bu vesile ile tanışmış olduk. “Manyak mısın kardeşim sen?” dedi ve ayağa kalkarak cep telefonu ve çantasını müthiş bir çeviklikle alıp kahvesini yarım bırakarak gitti. Büyük kabalık! insan bari kahvesini bitirip öyle gider. Bana hakaret etmesine aldırmıyorum, ama doğrusu dostlarım olan sandalyeleri hakir görmesi çok zoruma gitti. Sandalyeler,benim yalnızlığımı paylaşabildiğim yegane dostlarım.

Osman Seracettin Aydın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder