16 Ağustos 2011 Salı

İki vazo kırıp içinden dökülmeli

Gecenin bi vakti ellerim hep uzaklara hep uzaklara. Bütün suları çukurlarından çekmek bi anda, aklımın ateşler yakıp üstümden atlayışı. Sonra bütün heykellerin soyunup yüzünü denize, bütün insanların dönüşü... İnsanların ve kuşların hep heykellere, heykellere yürüyüşü..-Kuzum bu heykelin elleri deniz kokuyor.-

Rothko’nun kadınları, adamları, onlar da denize…

Denize bakmak çünkü insanı kendine getirir. İnsanın kendi ayaklarına kapanması bazen, sulara karışması -bir taş oyalar durur kendini nehrin altında- geniş düzlükler gibidir.

Çay demlenir dünyanın öbür yarısı, gerinir gerinir balkonda bi kadın, balkonda çamaşırlar gerinir. Yataklar örtülür bir bir dünyanın öbür yarısı, sevgilisinden kendini çekip alır birileri. Mercanlar ölüyor, içim devrilir.

Çiçekleri suya koyup gelemem sevgilim, sular tuzlu, vazolar kırık. Bu çiçekleri koptuğu yerden öpelim, öpelim geçsin. Başımdan penguenler geçsin, buzulların kırılışı, göğün kırılışı, bardağın kırılışı, papatyalar yüzünü kapatır geceye, darmadağılabilirim.

Savaşta doğmuş çocuklar gibi ellerim. Ben bu içimdeki halleri nereye koysam, bir kuş olduğu yerde dönüyor.

Elmanın çöpünü atıyorum arka bahçeye, içime bi kurt düşüyor. Karanlığın ortasında bi elmanın ağlayışı. Karanlığın ortasında elmaların ağlamasını istemiyorum.

Sonra hep sabah oluyor.


Sinem Vardar

Papirüs, sayı 5 (temmuz-ağustos)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder